Kitapların ne denli önemli bir hazine olduğunu kuşkusuz
hepimiz biliyoruz. Okuma oranlarımız düşük olsa da okuma oranını arttırma
çabamız oldukça yüksek. Eğitim camiasında bununla ilgili hummalı çalışmalar
yürütülüyor. Çocuklar çeşitli etkinlikler aracılığıyla kitaplarla
tanıştırılıyor ve kitap sevgisi bu etkinliklerle aşılanmaya çalışılıyor. Hatta
firmalar kütüphane konusunda eksiklik yaşayan okullardan gelen çağrılara kulak
verip çocukları kitaplarla buluşturuyor.
Okullarda yapılan çalışmalar bir kenara dursun bu işin bir
de aile basamağı var. Anne-babalar için okul çağına yaklaşmış çocukların acilen
kitaplarla içli dışlı olması gerekiyor ki okul başladığında sorunsuz bir eğitim
hayatı geçirsin. Bu durumu bu şekilde ifade etmemin sebebi ailelerin çocuklara
kitapları okutmak istemesi değil kitap okutma çabalarındaki yanlışlıklar…
Bir çocuğun okumayı sevmesi ve bunu alışkanlık haline
getirmesi için uygulanabilecek pek çok yöntem var. Ancak ben size önce yapılmaması
gerekeni söyleyeyim:
“Hadi bakalım al şu
kitabı oku bak çok seveceksin.” demeyin!
İletişimde yapılan en büyük hatalardan biri, ifade etmeye
çalıştığımız konuyu işe yarama oranı en az olmasına rağmen sözel olarak
aktarmamızdır. Eğer etkili bir anlatım yöntemi kullanmak istiyorsanız bunu
sadece söylemek yerine harekete geçmeli, o işin görsel yönlerini ortaya
çıkarmalı ve bu şekilde ilgi çekici hale getirmelisiniz. Neticede kişiye de o
konu hakkında bir seçim şansı tanımalısınız. Çocuk sizin gösterdiğiniz kitabı
değil de daha çok hoşuna giden diğer kitabı seçme hakkına sahip olmalıdır.
Çocuklar soyut düşünme becerilerini daha geç kazandığından
sizin kafasında canlandırmasını istediğiniz düşünceler onlar için boş bir
şemadan ibaret olabilir. O yüzden anlatmak istediklerinizi onların seviyesine
inerek anlatmanız daha doğru olacaktır. Nitekim onlar sizin gibi düşünen ve
davranan bireyler değiller. Kullandığınız kelimeler anlaşılır olmalı hatta
anlatım şekliniz durağanlıktan olabildiğince uzak olmalıdır.
Çocukların gözlem gücü oldukça yüksektir. Dolayısıyla
etrafında onun için önem arz eden ne kadar insan varsa hepsi çocuk için birer
rol modeldir. Kendi kitap okumayan aileler çocuğuna “Haydi bugün 50 sayfa kitap
okuyacaksın.” deyince çocuk için bu sadece bir ödev görevi görüyor. Oysa okuyan
çocuk değil okuyan ev projesini yürütsek çocuk için kitap okumak, birileri
söyleyince yapılacak bir şey değil her zaman ailecek yapılan bir etkinlik
olacaktır. Böylece kitap sevgisi en basit yoldan çocuğa aktarılmış olacaktır.
Okuma konusunda çocuğu sıkboğaz etmek, kültürümüzde yer
etmiş “Bir şeyi 40 kez söylersen olur.” sözünden ötürü müdür bilinmez sık sık
kullanılır. Böylece çocuğun eninde sonunda istenilen işi yapacağı düşünülür.
Yalnız kaçırdığımız nokta çocukların inatçı bir yapıya sahip olabileceğidir. Bu
durumda muhteşem teori çürür ve amacımız ters tepebilir. O yüzden çocuklara
sizin istediğiniz zaman değil onların seçeceği bir zaman diliminde kitap okuma
saati ayarlayabilirsiniz.
Son olarak çocukların meraklı oluşuna ve yaşadıklarını
anlatmaktan nasıl da keyif aldıklarına değinelim. Okuldan geldiğinde anlatacak
bir sürü hikayesi birikmiş çocuğu evde çoğunlukla bütün gün çalışmaktan
yorulmuş ve kimseyi dinlemek istemeyen ebeveynler karşılamaktadır. Maalesef bu
durumun sonucunda kadrajda ya hevesi kırılmış bir çocuk ya da dinliyormuş gibi
yapan anne-babalar yer alır. Benzer bir durum kitap okuduktan sonra da
yaşanmaktadır. Çocuk kitaptan edindiği her türlü bilgiyi ailesine anlatmak
isteyebilir. Böyle durumlarda aileler biraz dinlendikten sonra çocuklara beş
dakikalık bir kitap değerlendirme süresi ayırabilir.
Bütün bu örnek durumların ortak yanı kolay yollardan
halledilebilecek meseleleri yanlış uygulamalar ile zorlaştırmamızdır. Hepsi
günlük hayatın içinden olan bu durumlar, küçük dokunuşlarla daha mutlu bir aile
tablosuna ve kitap sevgisini erken yaşta kazanmış çocuklara dönüşebilir. Öyleyse
artık çocuğa kitabı sevdirmeye çalışmaktan vazgeçin, kitaba çocuk sevdirin.
Sevgiyle kalın.
Psiket..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder